18 Ağustos 2017 Cuma

La Vuelta 2017 Parkur Rehberi

72. İspanya Bisiklet Turu “La Vuelta a Espana” bu sene 19 Ağustos ile 10 Eylül arasında koşuluyor. Yarış üç hafta boyunca ülkenin hem güney hem de kuzeyinde dolaştıktan sonra başkent Madrid’de bitecek. Yılın son büyük turu olması nedeniyle, sezon boyu hüsran olanların ve yeni yıldız adaylarının yarıştığı Vuelta, son yıllarda olduğu gibi, bizlere yine dağlık bir profil sunuyor.

La Vuelta, kafamda diğer iki Büyük Tur’dan farklı bir algı yaratır. Ne Tour de France’ın prestij ve zenginliğine, ne de Giro d’Italia’nın stil ve karizmasına sahip olmasına karşın -hatta belki tam da bu nedenlerle- daha içten, daha yakın ve biraz da kırılgan görürüm. Fransa Turu’nu ağzım açık hayranlıkla, İtalya Turu’nu ise gülümseyerek ve keyifle seyrederim. Fakat, Eylül ayı gelip de peloton Endülüs’ün yanan topraklarından geçerken veya güzel yıllarını geride bırakmış sahil kasabalarında sprint atarken Vuelta’ya hafif bir hüzün ve şefkat hisleriyle bakarım. Fransa Turu’na katılamamış bisikletçilerin yada katılmış lakin başarılı olamamışların, düşüp sakatlananların, Giro’da hüsran olmuşların gelip şerefini kurtarmaya çalıştığı, başaltı starların yeni kontrat, etap zaferi veya kaçış grubu için paralandıkları bu yarışın kendine özgü bir havası ve rekabeti var. Geçen sene, Quintana, Froome ve Contador’un mücadelesi son yılların en güzel Büyük Tur’unu bize sunmuştu örneğin. Bu sene de böyle olur mu bilmem ama parkur bize neler söylüyor dinleyip tercüme etmeye çalışayım.


Artık hep biliyoruz ki Vuelta, 2014’den beri A.S.O.’nun malı. Yani Fransa Turu ile kardeş oldu (üvey kardeş tanımı daha uygun olur herhalde). A.S.O. açısından bu satınalmanın elbette bir sürü “biznıs” nedeni vardır ama operasyonun üstünden üç yıl geçtikten sonra sonuçlarına baktığımda gördüklerim şunlar: Öncelikle, TdF altyapısı hemen yarışa monte edildi. TV grafikleri, mayoların şekilleri, taklar, vs. bir örnek olmaya başladı (renkler farklı elbette). Sonra La Vuelta (hadi yeni değişen logodaki kısaltmayı kullanayım “LV”) Fransa Turu’na sümme haşa tehdit teşkil etmeyecek bir yarış konumuna alındı. Pazarlanması, duyurulması falan daha sakin ve alt düzey tutuluyor. Zaten TdF’ı gölgede bırakması mümkün değil ama yine de LV parıltısının Le Tour üstüne düşmemesine dikkat ediliyor. Parkur olarak da biraz “ihtisas” turuna dönüşüyor gibi. Yokuş ve zirve finişi sayılarındaki artış devam ediyor. LV her zaman yokuşlu bir turdu ama çok uzun ve sıkıcı geçiş etapları da olurdu. A.S.O. bu noktada, kendi ekspertizini kullanarak yarışı daha küçük yollardan geçirmeye, etap profillerini daha hareketli, cilveli tasarlamaya başladı. Bir de, 71 yıllık tarihinde sadece iki kez yurtdışında başlamış olan Vuelta (Portekiz ve Hollanda) bu sene Fransa’dan başlıyor. Sahibi malı ayağına getiriyor yani. Biraz önce benzetmede baba ve üvey çocuğu kullanmıştım, şimdi mal ve sahibi oldu, kusura bakmayın lütfen, yazı gecikti biraz hızlı gidiyorum.

Evet Fransa dedik. Nimes kenti güney Fransa’da, İspanyol etkisi hissedilen çok eski ve kadim bir şehir. Zaten bu yüzden seçildi sanırım çünkü İspanya Turu’nu gidip Paris’ten başlatmak tuhaf olurdu. Nimes iki bin yıl önce Roma İmparatorluğu’nun önemli yerleşim yerlerinden biriydi. Şehirde hala o dönemden kalma yapıları görmek mümkün. Hem boğa güreşi hem de konserlere ev sahipliği yapan bir anfitiyatro (haliyle “arena” deniyor) ve dünyanın en iyi korunmuş Roma tapınaklarından “Kare Ev” en ilgi çeken yapılardan. zaten 13.8 km’lik takım zamana karşı da (TTT) Kare Ev’den başlayacak, Arena’dan geçip başlangıç noktasının yakınınında bitecek. Şehir içinde ve oldukça teknik bir parkur söz konusu. İlk günden kimse düşüp perişan olmak istemez. Çok risk almak kuvvetli olmaktan daha önemli olacak gibi.

Yarış İspanya’ya geçmek için batıya gitmek zorunda olduğundan, ikinci gün Nimes-Gruissan Grand Narbonne.Aude sprint etabı koşulacak. Bu nasıl coğrafi isim derseniz olayın muhtemel gelişimi şöyle olmuştur: Sahil kasabası Gruissan’ın bütçesi finiş kenti olmaya yetmeyince, bağlı olduğu kent Narbonne ve onun da bağlı olduğu vilayet Aude’a el açmış, onlar da karşılıksız yardım etmemiş ve isimlerini de etaba yazdırmışlardır. Hep söylediğim gibi maalesef “Allah parasızlığın canını almadı ki!!”

Üçüncü etap da Fransız topraklarında başlıyor ama ispanyol etkisi artık gözümüze sokulmuş durumda. Start kasabasının ismi Prades Conflent Canigo (yine bütçeye koltuk çıkma durumu var sanırım). Starttan 50 km sonra İspanyol topraklarına girilecek ama finiş yine memleket dışında Andorra La Vella’da olacak. 158,5 km’lik etap haliyle yokuşlu olacak. Daha ilk kilometreden tırmanmaya başlayacak sporcular yarış boyunca iki tane Kat.1 ve bir de Kat.2 yokuş çıkacaklar. Son yokuş zirvesinden finişe kadarki 8 km’lik inişi düşününce Alto de la Comella’nın son kısmında klasman favorilerinin birbirlerine atak yapma olasılığını dikkate almak gerekiyor. TTT’de oluşan Genel Klasman bugün gerçek görünümünü almaya başlayabilir.

3.Etap

La Vuelta’da bu sene 6 düz etap (birinin finali yokuşlu), 1 TTT, 1 ITT (42 km), 8 orta dağ ve 5 de dağ etabı var. Toplam 50 kategorize tırmanış bulunuyor. Katedilecek mesafe transferler hariç 3.297 km. Yarışın ortasında koca ülkeyi güneyden kuzeye geçmenin gerekeceği bir transfer bulunuyor. Neyse, biz işimize bakalım. 4. Etap da sprint ile geçilikten sonra ilk zirve finişi 5. Etap’ta. Valensiya civarındaki Benicassim - Alcossebre arası koşulacak 173,4 km’de dört adet orta boy yokuş geçildikten sonra finalde 4 km’lik Ermita Santa Lucia duvarı var. “Atak atak atak!!” diyeceğim ama zafer kaçış grubuna gider gibi duruyor. Bir sonraki etapta da Valensiya bölgesinde gezinmeye devam edeceğiz. Sık yokuşlu bir parkur ama Kat.2 son yokuştan finişe kadarki 28 km ortalığı toplar ve galibiyet sprint finişle belli olur diye tahmin ediyorum. Elbette saf sprinterler toplamda beş tane kategorize yokuşu çıkmayı başarabilirlerse.
5.Etap

7. Etap LV’nın en uzun etabı (205 km) ve Cuenca kentinin kendini tanıtma çabasının bir ürünü olarak tasarlanmış. Haritaya bakınca Don Kişot’un memleketi Castilla-La Mancha’nın derinliklerine neden girdiğimizin başka bir açıklaması yok çünkü. Etap sonrasında peloton ciddi bir transferle tekrar Akdeniz kıyılarına dönecek. Yazık. Cuenca, resimlerden gördüğüm kadarıyla, nefis bir eski şehir. Derin bir uçurumun kenarına kurulmuş ve UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alıyor. Çok güzel görüntüler bizi bekliyor. Etap “rouleur” ve “baroudeur”lere uygun (şu terimlerin Türkçesini bulalım artık).

8. Etap’ta eski bir dosta, Xorret de Cati’de finişe gidiyoruz. Hiç bir neden olmamasına rağmen, bu yokuşla aramda özel bir bağ var. Okunuşunu seviyorum, kısa ama sert oluşunu (4 km-%11), genelde etap ortasında yer alışından dolayı pek göze çarpmamasını… Neyse bu yokuşu seviyorum işte. Finiş 2 km’lik inişin sonunda (son yokuştan sonra iniş trendi her yere sıçradı). Dinlenme gününden önceki son etap dümdüz ama sonunda 4km’lik bir yokuş var. Orihuela-Cumbre del sol arasındaki mesafe  176.3km. Yalnız etabın resmi adını yazmak zorundayım, çünkü adam kompozisyon yazmış:

“Orihuela. Ciudad del Poeta Miguel Hernández - Cumbre del Sol. El
Poble Nou de Benitatxell”

8.Etap

Dinlenme gününü Alicante’de geçirdikten sonra Endülüs topraklarına doğru hareketleneceğiz. Ortasında Kat.1 yokuş olan düz bir geçiş etabı kaçış grubuna veya yokuşta kopacak bir grubun finiş savaşına sahne olabilir. Sprinterlerin işi zor. 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda ise sert bir etap seyredeceğiz. 11. Etap 188 km ve Lorca’dan Calar Alto Gözlemevi’ne gidiyor. Gözlemevi diyince dağ ve irtifa anlamamız gerekiyor tabii ki. Yarışın son elli kilometresinde iki tane Kat.1 yokuş var, zirve finişi de 2,160mt’de. Gerçek bir genel klasman kapışması göreceğiz.
11.Etap

Bu sert etaptan sonra orta dağlık sınıftaki 12. Etap kaçış gruplarına uygun gözüküyor. Motril-Antequera arasında 161 km ve iki adet kategorize yokuş var ama finiş düz. 13. Etap oldukça uzun (197km) ama sonunda sprint finişi var. Giro ve Fransa Turu’nda istediğini elde edemeyen sprinterler agresif olacaklardır. Gelebilirse Fernando Gaviria’nın ve diğer genç sprinterlerin mücadelesini görmek iyi olacak. Acaba Cavendish de olur mu? Tadından yenmez valla. 2 Eylül Cumartesi günü güzel bir dağ etabı var. Ecija dan Sierra Nevada Dağları’na giden 185.5 km’lik parkur gittikçe  sertleşen dört yokuş kapısı içeriyor. Sonuncusu ESP kategorideki Sierra de la Pandera. Hemen ertesi  gün de yeni moda olan kısa sert dağ etabımız var. Sporcular 127 km’lik bu yarışta meşhur Sierra Nevada yokuşlarını çıkacaklar. Önce Kat.1 Hazallanas yokuşu eda edilecek, sonra da 33 km’de meşhur Monachil zirvesi. En sona da ESP etiketli Alto Hoya dela Mora zirvesi kalıyor. Son varılan irtifa 2.500mt. Chris Froome Bey (katılırsa) formda mı değil mi bu iki günde cevabını alacağız. Dikkatli okurların gözünden kaçmamıştır; Vuleta notasyonunda, Fransa Turu’ndaki “HC” tırmanışlar “ESP”, yani “especial” olarak tanımlanıyor. “Espesyal” derken her iki “s” sesinde de dil dişlerin arasına sokularak “pepe” tabir edilen usulde ses çıkacak. Önemli!

14.Etap (Ctesi)

15.Etap (Pazar)

Böylece ikinci haftayı bitiren La Vuelta kafilesi kuzeye, Logrono’ya uçup ikinci dinlenme gününü geçirecek. Ardından gelsin Cantabria, Bask ve Asturias yokuşları diyeceğim ama önce zamana karşı. Navarra yarış pistinden başlayan 42 km’lik parkur Rioja şaraplarının üretildiği bölgede bağların ve şaraphanelerin etrafından geçiyor. Giro’dan esinlenilmediğini söylemek zor gibi (bu sene Giro’nun son etabının Monza pistinde başladığını da hatırlayınız). Çok ciddi bir yokuş yok, TT uzmanlarının kırbacı vurması bekleniyor. Rohan Dennis herhalde bunu alır artık.

ITT sonrası toplam 3.000mt irtifa alınacak 180 km’lik Villadiego - Los Machucos etabı yer alıyor. Gelsin Cantabria yokuşları!! Son otuz kilometrede yer alan iki Kat.1 yokuş nefesleri keserken bir gün önce ITT’de sınıfın arkasında saklanan saf yokuşçuların atak yapma ihtimali yüksek. 18. Etap Suances - Santo Toribio de Liebana arasında bir orta dağ parkuru içeriyor. son 68 km’de dört tane yokuş var. Eğer genel klasman savaşı çok kızışmamışsa veya çoktan soğuduysa kaçış grubunun şansı yüksek.

17.Etap

19. Etap Caso’dan Gijon’a 153 km’lik bir yarış olacak. Finişten 17 km önce zirvesinden geçilecek San Martin yokuşu kısa ama çok sert bir bölüm. Üçüncü haftanın sonu gelirken yapılacak bir hata, zamanında alınmayan bir jel çok şeye mal olabilir. Artık telafisi olmayan son iki güne geldik çünkü. Madrid’den önceki son gün yine kısa ve çok sert bir etap var. Toplam mesafe119.2 km ve üç kategorize yokuştan sonra da La Vuelta 20172nin son yokuşu olarak Alto de Angliru çıkılacak. Bisiklet dünyası Angliru’yu ilk kez 1999’da görmüş ve hemen Avrupa’nın en zor ve mitik tırmanışları arasına sokmuştu. Arabaların çıkarken debriyaj yaktığı, motorların düştüğü ve bazı bisikletçilerin de yürüyerek çıktığı bu yokuş son 6 km’sinde %13’in altına hiç düşmeyen ortalama eğimi ile öldürücü bir rampa. 9. ve 10. km arası ortalamanın %17 olduğunu ve zaman zaman %24’e varan sertliğiyle ağır, yakıcı, tüketici bir canavar. Angliru’yu elbette biliyorsunuzdur ama yeni duyduysanız bu alev ve acı saçan ejderhayı kaçırmayın. Umarım genel klasman Angliru’nun son metrelerinde belli olur.

20.Etap

Son gün Madrid kenti üç haftadır mücadele eden bisikletçileri selamlamak üzere sokaklara dökülecek. Arroyomolinos’dan yola çıkıp şehre vardıktan sonra, hazırlanan sokak parkurunda 11 tur atılarcak ve sonuçta sprintle LV sona erecek. Halkın şampiyonları görmesi, alkışlaması ve gösterdikleri cesaret için teşekkür etmelerini sağlayan bu yarı gösteri etabı başka bir sporda pek bulunmaz. Dİğer sporlar daha çok yarıştan önce sporcuları alkışlar, bittikten sonra sadece şampiyon alkışlanır. Ama bisiklet bu yüzden de farklı bir spor işte. Üç bin küsur kilometre pedal çeviren her sporcu, birinci de sonuncu da olsa alkışlanmayı, takdir edilmeyi hal ediyor demektir ve Büyük turlar bu küçük hediyeyi yarışçılara sunabilmek için özel bir etap düzenliyorlar.

Sonra herkes evine dönecek, biz de Mayıs ayında Giro d’Italia’da buluşana kadar büyük turlara veda edip daha küçük yarışlarla mutlu olmaya çalışacağız. O nedenle bu sempatik ve hüzünlü yarışın keyfini çıkarmaya bakın. İyi seyirler…

1 yorum: