30 Haziran 2015 Salı

Parkur Gelir Bizlere (Fransa Bisiklet Turu 2015)



Temmuz sevgili bir ay. Geçmişte kalmış veya hala sevdiğim bir sürü insanın doğum günü bu ayda. Lise ve üniversite zamanı Temmuz’u daha çok takdir ederdim. Tatil demekti, deniz, güneş, kitap, laklak, futbol, nadiren de kızlar demekti Temmuz, yanında kankası Ağustos’la beraber. Ama uzun yıllardır deniz ve sıcak aklıma gelmiyor. Yılın bu bölümüne anlamını veren şey benim için Fransa Bisiklet Turu. Haziran başı gibi radarı açarım, Giro'dan sonra nadasa aldığım haber takipleri, analiz yazılarını didiklemeye başlarım. Dauphiné ve Tour de Suisse'e diğer yarışlardan farklı bir gözle bakarım (bu sene bir de Route du Sud çıktı). Abone olmama karşın, etap detaylarını gösteren dergileri Avrupa'ya giden dostlara bir kez daha ısmarlarım. Kütüphanemdeki bisiklet kitaplarına daha sık bakar olurum, birini alır birini yerine koyarım. Ben Tour'u böyle beklerim. 



Bu yazıda biraz parkura bakacağım. 3,360 kilometrelik bir yarış koşulacak. Yine iki dinlenme günü (Pau ve Gap kentlerinde) ve 21 etap var. 22 takım dokuzar sporcuyla yarışacak. Bu sene yokuşçulara uygun bir parkur var. Tek ITT var; o da ilk gün ve 14 km. Tek TTT ise 28 km ve 9. Etap'ta. Bunun dışında ASO 9 düz etap olduğunu söylüyor ama ben 4.5 tane sprint etabı ancak görüyorum (2, 5, 7, belki 13 ve 21). Toplam 7 dağ etabının beş tanesi zirve finişiyle sonlanacak. 

Fransa Turu'nu ve yol bisikletini seyretmeye yeni başlayacak hevesli arkadaşları yazıya devam etmeden önce @alparsla Bey'in nadide eseri


yazısına buyur edelim. Ardından isterlerse 
şuna da baksınlar ve risalemize öyle devam etsinler. 

Müdüriyet


Şimdi 2015 Fransa Bisiklet Turu'nun etaplarına bakalım. Bu sene Tour'u coğrafi olarak altı kısma ayırdım: 

Hollanda & Belçika, 
Kuzey Fransa, 
Bretonya, 
Pireneler, 
Masif Central ve 
Alpler 

Teker teker gidelim. Önce Double Dutch Bussss!!


HOLLANDA & BELÇİKA

1954 yılında, Fransa Turu ilk kez ülke dışından start almış, yarış Amsterdam’da başlamıştı. Seneler içinde birkaç kere daha Hollanda’dan start verildi. 2010 Rotterdam’dan beş yıl sonra yarış bu kez Utrecht’ten başlayacak. "Grand Départ" konsepti çerçevesinde ilk gün 13.8km'lik ITT koşulacak. Eskiden, bu kısa başlangıç etabına, uzun ve heyecanlı bir kitabın ilk sayfasını anımsatırcasına, “prolog” denirdi.  Prologu okuyan kitabın büyüsüne tutulur, son sayfayı bitirmeden artık duramazdı. Fransa Turu prologu da o işe yarardı. İlk gün, teker teker start alan yarışçıları görüp kim olduklarını, kısa kısa hikayelerini dinleyen seyirci, Tour hummasına yakalanır, artık üç hafta iyileşemezdi. Ama o güzel hislere ket vuruyorlar işte. Mesafe 8 km'den uzun diye 1. Etap demek zorundayız. Yine sekiz kilometre km yap, yine “prolog” de ne olur yani, ne değişir? Bir sürü şey gitgide değişiyor, geleneklerden vazgeçiliyor. Her şeyin bozulduğundan şikayet eden huysuz ihtiyarları anlıyorum, giderek onlardan biri olmaya başlıyorum. 

1. Etap - Utrecht-Utrecht (ITT)


2. Etap Utrecht’den yola çıkacak ve yüzyıllardır insan-doğa mücadelesinin en inatçı ama zarif şekilde yapıldığı Zeeland bölgesinde bitecek. Nederland veya Fransızca ismiyle “Pays-Bas “Alçak ülkeler/topraklar” demek.  Zeeland da zaten deniz toprakları demek. Bölge insanları, Maas, Rhine ve Schelde nehirlerinin Kuzey Denizi’ne döküldüğü, deniz seviyesinin altındaki bu deltayı, 800 yıldır, bataklıkları kurutarak, set ve baraj şebekesi kurarak kendilerine bir yaşam alanına çevirmeye çalışıyorlar. 1953’deki büyük selden sonra başlatılan “Deltawerken” projesiyle artık başardıklarını söyleyebiliriz… mi? Küresel ısınma sonucu, bu kez tüm dünya, hep beraber yeni bir mücadeleye girişmek zorunda kalabiliriz.

Etap, bu baraj ve set sistemi için inşa edilen suni bir adanın üstünde sprint finişle bitecek. Rüzgar batıdan ve sert olursa, meydana gelecek muhtemel eşelonlar yarışa heyecan katabilir. Yoksa başkaca bir olay beklenmiyor. Ama rüzgarlı ve yağmurlu olursa, kan gövdeyi götürür, Chris Froome düşer, şimdiden söyleyeyim. 


Hollanda’dan Fransa’ya gelmek için Belçika’dan geçmek gerek. E haliyle orada da bir etap lazım. ASO bölgede güzel yarışlar da düzenliyor biliyorsunuz. Fleche Wallonne’un bittiği Mur de Huy’ün %20’lik yokuşları iki gündür dümdüz topraklarda yarışan bacakları açmak için iyi gelir. Anvers – Huy arasındaki üçüncü etapta üç adet Kat4 yokuştan sonra Huy Duvarı (Mur de Huy) çıkılacak. Klasman favorileri ilk mermilerini atacaklar gibi duruyor ama Valverde 15 ayda üçüncü kez kazanır gibi geliyor bana. Purito’yu plase yazıyorum. Aynı parkur finalini hem Tour’da hem de bir Klasik’te koşmak ne demek görmüş olacağız. En az Fleche W. kadar heyecanlı bir finiş olacağı kesin.



KUZEY FRANSA 


Chris Froome dördüncü güne kadar hala düşmemişse, Seraing – Cambrai etabı ve son kısmındaki pavé sektörler tam ona göre*. Fransa Turu parkuruna ne zaman Paris-Roubaix’den kupleler konsa bir takım sıkıntılar yaşanıyor. Geçen sene Nibali’ye zaferi getiren en önemli farklardan biri, bu sektörlerde, Contador’un önünden yürüyüp gitmesi olmuştu (bir de Froome düşmüştü tabii, ehe he!). Bu sene de aynı şey olabilir mi? Froome’u pavé’de göremedik. Contador ise geçen yıl pek iyi bir resim sergilememişti.  233km’lik etapta -P-R uzmanları haricinde- moral motivasyonu en yüksek adam Vincenzo olacak. Pavé bölümlerin altı tanesi yarışın son 35 km’sine sıkışmış durumda. Bu noktada büyük bir mücadele başlayacak. Dolayısıyla ilk 200 km boyunca takım liderlerinin koruma altında kalması hayati önem taşıyacak. Yarışın başında meşhur Namur Kalesi (Citadelle de Namur) yokuşu da var. Yayın o kadar erken başlar mı bilemem ama manzara harika olur.  

5. Etap’ta I. Dünya Savaşı’nın, hatta harp tarihinin en kanlı çarpışmalarından Somme Savaşı’nın geçtiği yerlerde dolaşacağız. 1916’da dört ay içinde bir milyondan fazla kayba yol açan bu karşılıklı katliam yüzünden bölge toplu mezar ve anıt dolu. Arras - Amiens arasındaki 189.5 km boyunca bol bol göreceğiz. Etap büyük bir sürpriz olmazsa toplu sprintle bitecek.

Bir sonraki gün de deniz kenarında olacağız. Abbeville’den çıkıp LeHavre’a giderken üç tane Kat4 yokuş var. Ama asıl sıkıntı, Zeeland etabında olduğu gibi, denizden gelecek rüzgar olasılığı. Çapraz rüzgar geldi mi, pelotonu karıştırmayı düşünen kuvvetli bir takım da varsa (mesela Astana veya Etixx-QST) ortalık birbirine girebilir. Bu da yetmezse etabın sonunun 800mt’lik  %7 bir yokuş olduğunu söyleyeyim. Zafer sanki kaçış grubuna gider gibi duruyor, fakat son yokuşta Contador veya Nairo bir Alicengiz atağı yapmazsa ne olayım. Ne olayım? Bilemedim… 

6. Etap - Manzara harika


BRETONYA

Ve Breton topraklarına geldik. Denizin ve iklimin sertleştirdiği, çalışkan, az konuşan insanların yaşadığı, bisikletçinin hasını yetiştiren Bretonya. Geçmişinde Lucien Petit Breton, Jean Robic, Louison Bobet, Bernard Hinault gibi büyük şampiyonlar yetiştirmiş, bisiklete aşkla bağlı, yiğidin harman olduğu topraklar. Fransa’nın bu nadide bölgesinde üç etap koşulacak. İlki Livarot – Fougeres arasında bir sprint etabı. Bir özelliği yok (nasıl yok!! Ramazan'ın son Cuması) ama ASO ne güzel serpiştiriyor sprint etaplarını değil mi? 2., 5. ve 7. Etaplardaki sprint mücadeleleri Cavendish’in destan yazıp yazmadığını, Sagan’ın “top speed”inin eski seviyesine gelip gelmediğini gösterecek. Greipel, Bouhanni ,Kristoff, Démare ve Edvald B-H gibi başaltı pehlivanları da kendilerini göstermeye çalışacaklar.

11 Temmuz günü Rennes - Mur de Bretagne etabı koşulacak. Etabın iki önemli yeri var. İlki 50. km’de geçilecek Saint-Méen-Le-Grand kasabası. 1953-55 arasında üç kez Fransa Turu’nu kazanan Louison Bobet’nin doğum yeri. ASO bu “hat trick”in 60. yılı şerefine parkuru şampiyonun kasabasından geçirip zarif bir jest yapmış**. Etabın asıl mühim kısmı, sondaki Mur de Bretagne. 2011’de Cadel Evans’ın kazandığı etap hala gözümün önünde. Valverde’nin Nisan ayındaki Fleche galibiyeti gibi sprintsiz bir zaferdi. Contador başını taşlara vurmuştu son atağı geç yaptığı için. Bu kez zaman bonusu da var, o nedenle etabı kazanmak önemli olacak. Aslında Philippe Gilbert’e yazacaktım ama bu sene katılmıyor eşek. Van Avermaet ikinci olur, Froome düşer (!)



Bröton etaplarının sonuncusu, koşulma sırası itibarıyla ilginç. Vannes – Plumelec arasında 28 km’lik takım saate karşı etabı var. TTT genelde ilk 4 etap içinde koşulur biterdi. Neden? E daha yarış dışı kalan pek olmaz, her takımın 9 kişiyle yarışma şansı olsun diye. Bu sene ise TTT ta dokuzuncu etapta. En az iki üç takım ful kadroyla yarışamayacak. Üstüne bir de alışkın olmadığımız şekilde yokuşlu bir TTT olacak.  Başlangıç irtifası 28 mt’den iki kez 130 mt’lere çıkılacak. En sonda da 1.7 km uzunluğunda, %6.2’lik Cote de Cadoudal var. Takım zamana karşı etaplarında, zaman dördüncü sporcunun finişten geçişiyle belirlendiğinden, büyük olasılıkla, her takım son yokuşun dibine kadar tam kadro gelmeye çalışacak (ilk sekiz gün fire vermemişse). O son yokuşta da, özellikle GK favorisi takımların amacı en kötü 5 kişi finişe gelmek olacak. Yani, takımın en kötü 5. yokuşçusunu yukarı taşımak zorundalar. Bu nedenle Froome, Nibali ve Quintana’nın Cadoudal’de domestik gibi önde tempo verdiğini görürseniz şaşırmayın. Bu etap için en mühim kişi beşinci eleman*****.

Kafile TTT’den hemen sonra güneye uçacak. Fransa Turu’nun geleneksel dinlenme günü kenti Pau’da bir gün geçirip dağlara çıkmaya başlayacak.



PİRENELER

Dağların ilk bölümünde 3 etap var. İlki Tarbes – La Pierrre-Saint-Martin arasında. Tarbes, yüzbin nüfuslu bir Bask kenti. Pek bir özelliği yok, fasulyesi meşhurmuş. Etap aslında hiç de Pireneler'e yakışır şekilde başlamıyor. İlk 140 km boyunca sadece üç tane Kat4 tırmanış var. Hani, arkasına sprint finiş koysanız Cavendish Pireneler'deki ilk zaferini kazanabilir durumu var. Hal böyleyken, bölgenin kayak merkezi La Pierre-Saint-Martin parayı bastırınca, parkur direktörü Thierry Gouvenou da yokuşu çakmış. Bu ticarileşme sırasında, yokuşun aslen Col de Soudet olduğu gözden kaçmasın lütfen. Soudet çok sert ve eğimi sürekli değişen bir yokuş. Favoriler ve yokuşçular laylaylom 140 km gelip bir anda bu sert rampaya sarınca Bastille Günü havai fişeklerini görecekler.

Bagneres-de-Bigorre, Aspin, La Mongie, Tourmalet...  Kulağa şiir gibi geliyor. Bence bu yarışın en zor olmasa da en güzel etabı. 188 km uzunlukta ve Pau-Cauterets arasında koşulacak. Biri HC olmak üzere altı kategorize yokuş var. Tourmalet zirvesinden finişe kadar 40 km var, biraz daha kısa olsaydı Nibali ve Contador o yokuştan çok fena inerlerdi. İniş özürlü Froomie ve son Vuelta'da düşen Quintana'ya zaman takmak için harika olurdu. Düşük olasılık. Ama her durumda son yokuş Cauterets çok can yakacak. 6 km ve %5 olduğunu görüp “Ne var yahu?” demeyin, büyük aynakolda, yüksek tempoda çıkılacak bir yokuş. Bacaklar muhallebiye döner. 


12. Etap, 195 km'lik Lannemezan - Plateau de Beille***.  Fransa Turu’nda daha önceki beş Plateau finişinin dördünde, etabı kazanan Fransa Turu'nu da kazanmıştı. Bir nevi "Kingmaker" etap. Çok zor bir yokuş ama tüm profile karşıdan bakınca daha da korkutucu. Fabio Casartelli’nin 20. ölüm yıldönümünü anmak için önce Portet d’Aspet çıkılacak. Sonra iki tane Kat1 yokuş ve ardından 15.8 km’lik, %7.9 eğimli Plateau de Beille. Contador’un 2007’de burada etap kazandığını hatırlatayım. Müthiş savaşlar olacak, Froome kafasını iki yana sallaya sallaya ataklar yapacak, Quintana yüzünde hiç ifade değiştirmeden cevap verecek. Pireneler'in son etabında zevkten gebereceğiz inşallah! 



MASSIF CENTRAL

Fransa'nın ortasında, hafif güneye doğru 85.000km karelik bir bölge, jeolojik olarak çevresindeki yapıdan farklı olduğu için bu ismi almış. İlk duyduğumda sıfat ve ismin yerini karıştırmış, "Büyük Santral da ne ola?” diye düşünmüştüm. Halbuki doğru çeviri "Orta Kütle" veya "Merkez Kütlesi" olmalıydı. Masif Santral’in TdF için anlamı, Alpler’den Pireneler’e  doğru –veya ters yönde- kafilenin geçiş yolu üstünde olması. Fransa Turu için parkur hazırlanırken, geçiş düz, uzun ve sprintli etaplarla olsun istenirse güneyden (Carcasonne, Narbonne, Montpellier gibi), sert, yokuşlu ve cilveli olsun istenirse de Massif Central’den planlanır (hatta bazen Mont Ventoux’yu, çok bazen de Puy du Dome’u koyarlar, sertlik ve cilve zirve yapar). Bu yıl cilveli olacak, ossun bakalım.

Pirene sonrası ilk etap aslında kaçış grubuna bırakılsın diye tasarlanmış. Bayramın ilk günü**** Muret - Rodez arasında 198.5 km ve 3 kategorize yokuş var. Onların dışında da parkur sürekli çıkıp iniyor. Ama Astana (veya sürpriz planları seven başka bir takım) isterse bu etapta ortalığı dağıtabilir. Pelotondaki o panik havasını çok görmek isterim fakat sanki kaçış grubuna bırakırlar diye tahmin ediyorum. Etabın sonunda yarım kilometrelik %10 bir duvar var. Hem zafer hem de klasmanda birkaç saniye isteyenlere pek uygun bir fırsat veriyor.  




Ertesi günkü Rodez – Mende etabı hakkında çok konuşuluyor. Etap kısa ve sert iki yokuşla bitecek. Önce 2km, %5.9’luk Cote de Chabrits, hemen ardından da 3km ve %10’luk Croix Neuve. Çok can yakabilir, çok zaman kaybettirebilir. 2010’da buradaki etabı Purito kazanmıştı ama Contador baş rakibi Andy Schleck’e on saniye fark atmıştı. Her şey olabilir. Bir zamanlar, bir dağ yolunda yazdığı “Ayı çıkabülü, daş düşebülü!”

Mende – Valence etabı için toplu sprint beklentisi var ama 4 tane de sertçe yokuş var. Eğer sprinterler bu zorlukları aşarlarsa Valence’da şansları olacak. Finişe 60 km kala son yokuş %5.8 eğimli 8 km’lik Col de l’Escrinet. Tempo yükselirse Cav’ın pelotonun önüne geçip “Ya yavaş ulan!! Bize de bi şans verin be!” diye birilerine girişmesi olası.

Hayırlısıyla Büyük Santral’i eda eyleyip Alpler’le flörte başlıyoruz artık. Fransa Turu son ve en afili numarasını yapmak üzere…



ALPLER

Le Tour önce güneydeki Provence Alpleri’ne uğrayacak. İlk olarak 201 km’lik Bourg-de-Péage – Gap etabı var. Gap demek, Col de Manse’dan aşağı deli bir iniş demek. Kim bilir kaç kez seyrettik. Deli iniş deyince akla Nibali ve Contador geliyor ama Froome gelmiyor maalesef. Team Sky, liderinin bu defosunu kapatmak, diğer herkes de ortaya çıkarmak istiyor. Yokuşta geçemezsen inişte geç planı kesin denenecek. Son 13 km tırnak yedirir.  

Fransa Turu ikinci molasını Gap’da verdikten sonra yine bir efsanesini anacak. 1975’de Eddy Merckx altıncı TdF zaferine gidiyordu. Sarı Mayo üstündeydi ama Puy du Dome etabında  bir seyirciden böbreğine yumruk yemiş, Bernard Thévénet’ye 34” kaybetmişti. Ertesi gün, Nice – Pra-Loup etabında kaybettiği saniyeleri kazanma planı vardı. Col d’Allos zirvesinin inişinde tek başına atak yapmış,  Pra-Loup’ya önde başlamıştı. %6.5 eğime rağmen Pra-Loup çok uzun bir yokuş değildi. Merckx’in altı kilometreyi rahatça çıkıp etabı kazanacağı düşünülüyordu. Ama yokuşun ortasında Merckx bonkladı, yavaşladı. Arkadan gelen Thévénet yetişti, Merckx’i geçti. Etabı kazanırken Sarı Mayo’yu da giymişti. Aslında TdF 1975’in bundan sonrası da ilginç ama yerimiz müsait değil aziz okuyucu. O nedenle burada keseyim.

Evet 40 yıl sonra önce Col d’Allos, sonra Pra-Loup. Etap başından itibaren tırmanış dolu olacak. Benim tahminim, favorilerin bu etapta bir ateşkes uygulayacakları, gençler ve ikinci kemanlara şans tanıyacakları yönünde (17. Etap: Digne-les-Bains – Pra-Loup, 161 km). 



23 Temmuz’da işler iyice kızışmaya başlayacak diye klişe bir laf edeyim ama son iki güne bakınca sanki  favoriler enerjilerini biraz daha iktisatlı kullanırlar diye düşünüyorum. Yoksa çok baba, 21 km’lik Col du Glandon var. Ama etabın ortasına konmuş. Oraya gelene kadar beş tane Kat2 ve Kat3 yokuş var ama dediğim gibi çok olay çıkmaz gibi geliyor. Aptala malum olur mu göreceğiz. Etabın sonunda süper estetik ve sempatik yokuşumuz Lacets de Montvernier ilk kez Fransa Turu’nda arz-ı endam edecek.  Bu arada etabın ilk 60 km’si Napolyon Bonapart’ın Elba sürgününden Paris’e dönerken kullandığı, artık bir turist çelene dönüşmüş olan “Route Napoléon” üstünde. Paşamızın yolculuğunun 200. yılı şerefine parkura dahil edilmiş. Ama sevinçle kutluyor muyuz, saygıyla anıyor muyuz, ne yapıyoruz bilemedim.

Son iki Alp etabına geldik. 138 km’lik Saint-Jean-de-Maurienne – La Toussuire-Les Sybelles etabı benim Froome’a ilk gıcık olduğum yokuşta bitiyor. Hatırlarsınız: 2012 Temmuz… Önde Valverde etaba gidiyor, Froome Wiggo’yu çekiyor, Wiggo şişiyor, Froome Valverde’yi yakalamak için atak yapmaya çalışıyor, Wiggo “saçmalama” diyor, Froomie ters ters arkasına bakıyor “Hem çıkamıyorsun, hem beni engelliyorsun, hem de Tour’u kazanıyorsun” şeklinde. O günden beri yıldızımız barışmadı. Neyse… Etap profilini koyayım:
  


Glandon üstü Croix de Fer ve dahi Mollard ve illa ki da La Toussuire… 140 km’de herhalde 4000 m irtifa çıkılacak. Daha ne olsun. Froome, benim gibi yavşakların çenesini kapatmak için kazanmak isteyecektir.

20. Etabın ilk tasarımında Galibier ve L’Alpe d’Huez bir aradaydı. Ama birinden diğerine geçmek için kullanılan yol üstündeki tünellerde toprak kayması riski olduğundan parkur değiştirildi. L’Alpe d’Huez’den vazgeçilemeyeceğine göre Galibier feda edildi, yerine ters taraftan çıkılacak Croix de Fer kondu. 110 km’lik bir sprint dağ etabı, ne demekse artık… L’Alpe her zaman özel bir yer. Her zaman olsun istiyorum. Bourg d’Oisans’dan çıkıp Huez kasabası yoluna girecekler. Dağdaki 200.000 kişinin bağırışı altında, iki metre genişliğe kadar daralmış asfaltın üstünde, 14.7 kilometre ve 21 viraj boyunca son ve nihai savaşın tanığı olacağız. Çok kan dökülecek ve fakat kimse ölmeyecek. 


Son gün, Türkler’in hayırla anmadığı, porselenleriyle ünlü Sevres’den Paris’e Champs-Elysées’ye klasik kutlama etabı koşulacak. Cavendish ve diğer sprinterlerin son bir şansı daha olacak. Sonra 2015 Tour de France’ı kapatacağız.

Hepinize iyi seyirler.
SG/sg
30.6.15


*Parkur tanıtım yazısını birilerine takılmadan, kuru kuru yazınca çok tekdüze oluyor, yazar çok sıkılıyor,  sıkılınca da yazı takır tukur oluyor. Lütfen anlayışlı ol aziz okuyucu. Froome’la bir alıp veremediğim yok. Yarışı kazanacağını da tahmin ediyorum üstelik. Ama estetikten çok uzak bir sürüş stili olduğunu sen de kabul edersin. Her an, Men in Black filmindeki gibi, göğüs kafesi açılıp içinden antenli mantenli bir uzay böceği çıkacakmış gibi gidiyor. Tööbe tööbe…

**Louison Bobet’yi ben de unutmadım ve Temmuz ayındaki Socrates Dergi'ye onu ve kardeşi Jean’ı anlattım. Alın okuyun, adamı hasta etmeyin.

*** Lannemezan – Plateau de Beille yazınca şöyle bir duraklayıp düşüneceksin, 2002 ve 2004 aklına gelecek, kafanı iki yana sallayacaksın. Buruk bir gülümseme takılacak dudağının kenarına, hayalete bir selam sarkıtıp yazıya devam edeceksin. 

**** 17 Temmuz Ramazan'ın son cuması değilmiş (sert uyarı aşağıda). Bayramın ilk Cumasıymış. Bir gün için birbirimizi kırmayalım bence... Bu durumda Ramazan'ın son Cuması Livarot-Fougeres etabına denk geliyor.

***** Anlık hafıza çöküşü nedeniyle TTT'de takım zamanının, finişi 4. geçen sporcunun süresi temel alınarak hesaplandığını yazmıştım. Halbuki 5. sporcunun zamanı baz alınıyor. Düzeltir ve özür dilerim, başta @candanceylan olmak üzere, dürtenlere bilhassa teşekkür ederim. 



11 Haziran 2015 Perşembe

Cubs Meneceri Joe Maddon'ın Performansı

(Beyzbol takımlarının "teknik direktör"lerine manager denir. Bizde manager (veya menajer) denince oyuncu simsarı anlaşıldığından, kendilerini menecer diye isimlendirmeyi tercih ediyorum)

Uzun süredir sürünen Chicago Cubs, 2014 sezonunda yetiştirdiği gençlerden yavaş yavaş verim almaya başladı ve ligin son iki ayını 28 galibiyete karşılık 27 mağlubiyetle tamamladı. Sezonun tamamında 73 galibiyet 89 mağlubiyet aldıklarını, ve her kötü başlayan takımın kaderi olan kadronun iyilerini Haziran-Temmuz gibi favorilere kaptırmanın dezavantajına rağmen böyle bir son 2 ay performansının çok iyi olduğunu vurgulayalım.

Sezon bittiğinde keyifler yerindeydi. Menecer Rick Renteria'nın yerinin sağlam olduğu takımın mimarları Theo Epstein ve Jed Hoyer tarafından dillendirilmişti. Bu çok da gösterişli olmayan menecer gençleri takıma yavaş yavaş monte ediyordu, ve Kris Bryant gibi olgunlaşan meyveler de sıradaydı. Ama Joe Maddon aniden Tampa Bay Rays'den ayrılınca işler değişti. Fırsat değerlendirildi, oldukça renkli kişiliği ve başarılı kariyeriyle Maddon işe alındı, Renteria için ise en iyi dilekler dilendi.

Jon Maddon her zaman renkli geçen (Allah bozmasın) basın toplantılarından birinde
İtalyan asıllı bir tesisatçının oğlu olan Joe Maddon (şaka şaka, bize ne herifin babasından. Birazdan sayıların soyut dünyasına dalacam, kendisinin antikalıkları içinse google'da kısa bir arama yeterli) yönetimindeki Cubs an itibariyle 31 galibiyet 26 mağlubiyetle wild card ile play-off'a girme yolunda ilerliyor. Renteria'nın başlattığı gençleri takıma monte etme işine devam ediyor ve şu anda eski gençler Starlin Castro ile Anthony Rizzo'ya Kris Bryant, Addison Russell ile Jorge Soler de eklenmiş vaziyette.

Cubs sadece +2 run farkıyla .500'ün üstünde bulunmakta. Çünkü takımın bariz "winner" karakteri oluştu. Tek run farkla biten maçlarda 15 galibiyet 10 mağlubiyetle an itibariyle MLB'nin en iyi takımı. Uzatmaya giden maçlarda da 5 galibiyet 2 mağlubiyeti var.
Çılgın maç sonu sevinçleri

Maddon ligin ilk maçından beri pitcher'ı 8. sırada vurduruyor. Genelde çok zayıf vurucular olan pitcher'lar 9., yani en son sırada vururlar. Bazen duruma göre 8. sıraya kaydıran başka menecerler de var, ama Maddon bunu hep yapıyor: Kariyer vuruş ortalaması .000 olan Jon Lester'ı bile.

8. sırada vurdurma işini enine boyuna anlatan güzel bir analiz mevcut. Bu analizi tekrar edecek değiliz, ama özetlersek, en iyi vurucular ilk 3 sırada olduğundan, 9. sıradaki adam base'e çıkarsa, iyi vurucular ortalama olarak daha çok adam base'deyken vurma şansı yakalıyor. Genel eğilim, 9. sırada güç değil, kontak özelliği iyi olan adamı koymak.

Gelgelelim Maddon 9. sıraya sezon ortasında minör ligden takıma monte ettiği çaylak Addison Russell'ı koyuyor. Russell'ın OBP'si .297 gibi vasatın altında bir rakam. Maddon'ın amacı ise genç Russell'ı hem baskının çok az olduğu bir yere koymak, hem de arkasında 1-2-3 en iyi vurucular olacağı için (en azından "batting order"ın ikinci ve sonraki turlarında) gerçek atışlar görmesini sağlamakmış. Gerçek derken şunu kastediyoruz: Eğer 8. sırada olsaydı ve arkasında pitcher olsaydı çoğu zaman risksiz atışlarla walk ettirilecekti.

Bunu not ettikten sonra, Maddon'ın oluşturduğu batting order'ı sayısal olarak analiz edelim. Chicago Cubs BA (vuruş ortalaması)'da .241 ile 30 takım arasında 23., OBP (base'e çıkma)'da .317 ile 16., SLG (vuruş başına aldığı toplam base ortalaması)'da .383 ile 20. durumda. Yani takım vuruşlarda alt 1/3'lük kesimde yer alıyor.

Batting order'ın her sırasının farklı özelliği var. İlk sıradaki adamda güç değil, kontak aranır. Yani OBP'sinin yüksek olması gerekir. 3. ve 4. sıralardaki adamların güçlü olması (SLG) gerekir. Buna göre vuruş istatistiklerini vuruş sırası bazında diğer takımlarla karşılaştıralım:

#1 OBP .340 (9 of 30)
#2 OBP .356 (8 of 30)
   AVG .283 (11 of 30)
#3 AVG .305 (8 of 30)

   SLG .557 (4 of 30)
#4 SLG .351 (29 of 30)
#5 SLG .410 (15 of 30)
   AVG .288 (5 of 30)

   OBP .346 (5 of 30)
#6 AVG .225 (25 of 30)


Burada kriterimiz şu: Sıralamanın gerektirdiği yerlerde takımın sıralamasının üstündeyse sıralamayı oluşturmada başarılı denebilir. Buna göre kritik olan ilk 3 pozisyonda Cubs'ın takım sıralamalarının hayli üstünde performans sergilediği söylenebilir.
Takımın en iyi vurucuları: Çaylak Kris Bryant ve Anthony Rizzo

Vuruş rakamlarınde dip 1/3'deyiz de, atış çok mu iyi? Belki. ERA konusunda 3.71 ile 11. sıradayız. Başlangıç atıcıları (starter) 3.77 ile 19-16 galibiyet oranına sahipken, sonraki atıcılar (reliever) 3.59 ile 12-10 galibiyet oranına sahipler. Başarıları açısından fark yok. Takımın ası Jon Lester'in sezona iyi başlamadığını, 4.25 ERA ile 4 galibiyet 5 mağlubiyete sahip olduğunu ekleyelim. O da normal ritmine kavuşunca atışta çok daha iyi oluruz diye düşünüyorum.


As atıcı Jon Lester

Fielding'de ise 46 error ile 30 takım arasında 30 takım arasından 27. durumdayız. Yani 20. olduğumuz geçen sezondan da kötü durumdayız şu anda. Ancak 46 error'un 22'si SS ve 2B pozisyonlarından geliyor. Shortstop'da Starlin Castro 13 error ile Cubs'ın takım bazında 27. sırada bulunmasını sağlıyor. Castro genç yaşına rağmen 2 kere all-star olmuş, potansiyeli yüksek bir oyuncu. Sezon ilerlerken error'ları ile beraber iyi bir takasta kullanılabilir, şu anda geçici olarak 2B oynayan Russell da SS'a kaydırılabilir.

Sonuç olarak, Cubs uzun süreden sonra ilk defa yeniyor, heyecanlandırıyor. Sevinçliyiz ve Maddon'a güveniyoruz.