30 Nisan 2013 Salı

TUR2013 ve Mustafa Sayar: Üstüme Gelmeyin Yazdım İşte!!



(Yazıyı dün gece web'e koyduktan sonra hem değerli yorumlar geldi, hem de @ammattipyoraily'yle bir DM teatisi yaptık. Daha doğrusu kendi bulgularını ve kanısını bildirdi.. Yazımı değiştirmeden, ondan gelen ilgili mesajları yazının en altına bu formatta koydum. Yine Bisiklet Sporu (sanıyorum twitter'da @BisikletSporu) ve Özgür Nevres'in yorumları da teknik açıdan okunmaya değer. Aşağıda ikisini de bulabilirsiniz. Bu açıklamalar dışında gerekirse ben de yorum kısmından olaya dalacağım.) 


Bir Türkiye Turu daha bitti. Yarışa ilginin arttığı, seyredenlerin çoğaldığı, hakkındaki tartışmaların kalitesinin bile yükseldiği bir yarış oldu. Ve 2003'den sonra ilk defa bir Türk sporcu Genel Klasman şampiyonu oldu. Konya Torku Şekerspor'dan Mustafa Sayar hem Elmalı, hem de Meryem Ana yokuşundaki olağanüstü performansıyla yarışı kazandı. 

TUR2013'e katılmadım. Yarışın PR'ından sorumlu Sayın İpek Özgüden davet etmiş olmasına karşın, öyle "Haydi ben bir hafta TUR2013'e gidip geleyim" gibi bir rahatlığım maalesef yok. Reddetmek zorunda kaldım. İşin bir başka yönü de var. Yarışa herhangi bir emeğim geçmemişken, ekmek elden, su gölden, bol yıldızlı otellerde organizasyonun hesabından yatmak, onların arabasıyla yarışta yer almak beni rahatsız ediyor. Halkla ilişkiler mesleğinde böyle bir taraf var biliyorum ama ben daha alışamadım. Birinin evinde yanlayacaksın, buzdolabını boşaltıp şofbeni kullanacaksın, atlet-pijamayla dolaşıp, üstüne de utanmadan ev sahibini eleştireceksin. İnsana bunu sadece çocukları yapar. 

Aslında İstanbul'dan baktığımda yarış organizasyonunu eleştirecek bir şey görmedim. Her sene ilgi artıyor, düzen intizam gayet iyi. Çıraklık bitti kalfalığın sonlarına geliyor ToT. Malum şahsın bir adım gerisindeler. Çekimler, yol ve trafik düzeni olgunlaşmış. Tüm katılımcılardan yarış organizasyonuyla ilgili son derece olumlu şeyler duydum. 

Yıllardır aynı konularda itirazım var TUR organizasyonuna. Tekrar edip geçeyim: Her etapta ilk üç sırayı alanların podyuma çıkarılmasına kategorik olarak karşı çıkarım, o hata devam ediyor. Tek günlük yarışlarda ilk üç sporcu podyuma çıkar, doğrudur. Etap yarışlarında ise sadece yarışın sonunda GK'ın ilk üçü podyum yapar. Yarıştaki yüzlerce bürokrata birden ödül verdirebilmek için böyle bir uygulamaya gidilmiş de olabilir elbette ve bu da organizasyonun cinliğine işaret eder

Daha önce de yazmıştım; "Türkiye Güzellikleri" mayosunun İngilizce'ye "Turkish Beauties" yani "Türk Güzelleri" olarak tercüme edilmesine muhalefet ediyorum. Mayoyu kazanana ödül olarak Ahu Tuğba & Serpil Çakmaklı'yla jakuzi sefası verilecek hissi geliyor üstüme, kikirdiyorum. Bu sene basın bildirilerinde de bazı acemilikler vardı ama başkaca bir aksaklık görmedim. Ha bir de ben, karım ve diğer yüzlerce manyağın, yarış bittikten beş saniye sonra sporcuları taciz etmeye başlamasını önlemek gerek. Lakin bundan pek şikayetçi değilim, Deniz Hanım iki gecedir Filippo Pozzato'nun eldivenleriyle uyuyor, ben de sular kesilirse 3 gün idare edecek kadar bidon toplamış durumdayım. 

Resimden sonra talana giriştik


Cuma günü Eurosport'ta yarışı anlatırken Berkem'den "podyum kızlarının sporcularla öpüşmesinin Ankara tarafından tasvip edilmediği" haberinin geldiğini ve öpüşmelerin yasaklandığını öğrendim. Hem kızlarımızın iffetini hem de bir bisiklet geleneğini kurtarmak için "Herifleri ben öpeyim!" dedim ama sesimizi duyuramadık. Lakin Andre Greipel bayağı ısrarcı olmuş öpüşmekte anlaşılan. Neyse ki Pazar günü Cumhurbaşkanı ve eşi gelene kadar ikna edildi. Şimdiden söyleyeyim, seneye kızların etekleri dizaltına iner, 2015'de beylere haşema bib tayt verilir. 


Yarışın teknik tarafına gelmeden önce, TRT'nin parkurdaki tüm belde kaymakamlarını, il spor müdürlerini ve köy ihtiyar heyetlerini röportaja almasının da olumlu etkilerini anmak gerek. Bisiklet yarışı, TV seyircisi açısından, saatlerce pedal çeviren adamlara bakmak demek. Arada lastik patlatan veya düşen olursa rutin bozuluyor, son beş dakikada da sprint telaşını seyredip bitiriyorsun. Çok sıkıcı bir şey. TRT, devlet televizyonculuğunun da verdiği sorumluluk duyusuyla, ileride genel müdür, müsteşar ve vali olarak göreceğimiz kamu görevlilerini hem bizlere tanıtıyor, hem de onların ekran korkusunu yenmeye yardımcı oluyor. Devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğümüzün tehdit altında olduğu şu kritik günlerde, bizler yöneticilerimizin fıtri zeka ve ifade yeteneklerini görüp takdir ediyoruz, beyefendiler de beyaz camda nasıl davranmaları gerektiği konusunda "on the job training" alıyorlar. Bir taşla kaç kuş bir arada.  

Abdurrahman Açıkalın ve Aydın Güney her yıl daha da iyileşen bir yarış organize ediyorlar. Çıkarttıkları işi takdir etmemek olmaz. Hiçbir aksaklık olmadan Alanya'dan İstanbul'a koca bir kervanı getirmeyi başardılar (Ah bir de İzmir finişinde kapatılması unutulan yan yol olmasaydı..). Federasyon Başkanı Emin Müftüoğlu'nu da elbette bu ikiliye katmamız gerek. Emin Bey'in başkanlığı döneminde özellikle ToT ve pist bisikletçiliğinde hamleler yapıldı. Velodromu olmayan bir ülkede sihir gibi bir şey. Federasyona ve TUR düzenleme ekibine teşekkür etmeliyiz. Katılmadığım için detaylarını ve kimler olduklarını bilmediğim yüzlerce kişi ve kurum da yarışın yapılabilmesini sağladılar, onlara da şükranlarımızı iletmek gerekir. Hiyerarşinin alt taraflarında 3 kişi işini yanlış yapsa şikayet edecek bin tane konu çıkar. Tüm katılanlar, hem gönüllülerin hem de yarış görevlilerinin yardımseverliklerini yazdılar, organizasyonu övdüler. Çok sevindim. Dedikoduların aksine, umarım bu ekip, önümüzdeki yıllarda da turu düzenlemeye devam eder. 

Şimdi açık konuşalım ki ToT zor bir yarış değil. 8 etapta toplam 1200 km civarı bir parkur geçiliyor. Kazananın ortalaması 41.2 km/h. Son iki etap 120 km civarındaydı. Özellikle yol kenarında seyrettiğim İstanbul etabı son 30 km'ye kadar rejenerasyon antrenmanı gibi koşuldu. Keza ilk etap da yumuşaktı. Toplam 3 etap zorlayıcıydı (3., 5., 6.). Meryem Ana yokuşu bile ikinci kategoriden öteye geçecek bir zorluk ortaya koymadı. 

Katılan takımların kadrolarına baktığımızda da, çok güçlü, şöhretli sporcu sayısı azdı. Çok kötü bir bahar sezonu geçiren Filippo Pozzato vardı ve sadece kilometre yapmak için gelmişti. Sprinterler iyiydi ama Andre Greipel ve Marcel Kittel 5 etabı paylaşıp gittiler. Genel Klasman'ın ilk 10 sporcusu içinde Cameron Meyer (Orica GreenEdge) ve Rory Sutherland (SaxoBank) gibi "iyi" domestikler dışında çok sükseli bir isim yoktu. Kolombiyalı Darwin Atapuma'yı iyi bir yokuşçu olarak biliyoruz ama onun dışında gerçek bir tırmanış ustası bulunmuyordu. Yani katılım oldukça sıradandı.

Marcel Kittel


Tüm bunlara rağmen yarışı Mustafa Sayar'ın kazanması bisiklet dünyasını şaşırttı. Sayar Elmalı'daki sert yokuş etabında 12" farkla üçüncü oldu, Meryem Ana etabını da şaşırtıcı bir performansla 18" farkla kazandı. Selçuk etabı biter bitmez sanal alemden Sayar'ın başarısını şüpheli görenlerin mesajları yayılmaya başladı.  

Bak yedirirler adama yazdıklarını sonra Marcel!!!


Açık konuşayım ki Eurosport yayınında ben de oldukça çekingen ve temkinliydim yaptığım yorumlarda. Başkalarını bilmem ama neden bu tavrı gösterdiğimi açıklamalıyım: 

Bisiklet sporunda pek mucize olmuyor. Olursa da huylanmak gerektiğini artık öğrendik. Armstrong, Ullrich, Pantani ve okuduğumuz her şey bunu bize kanıtladı. M.Sayar geçen seneki Türkiye Turu'nda birincinin 1h40' gerisinde 161. olmuştu. Bu sene ise çok daha iyi bir sezon geçiriyor. Cezayir ve Blida Turları'nda 2. oldu (her iki yarış da Cezayir'de koşuldu). Mustafa geçen sene ToT'tan önce belinden bir ameliyat geçirmişti. TUR2012 derecesinin kötülüğü buna bağlanabilir. Ama bir sene içinde, yokuşçu olsa bile performansını bu kadar geliştirmiş olması içimdeki şüpheciyi uyandırdı. 

Amatör Türk sporları hep büyük zaferler arkası kötü haberlerle sarsıldığımız örneklerle dolu. Halil Mutlu, Şule Sapmaz, Süreyya Ayhan, Nuran Taylan sevinçlerimizi defalarca kursağımızda bırakmış örnekler. U23 Halter Milli Takımı'nın 5 sporcusu ile takım halinde doping yapması ayrı bir yazı olur. Hala açıklığa kavuşmamış Aslı Çakır, Nevin Yanıt ve Gülcan Mıngır olayları da Türk sporunda çok ciddi bir doping sorunu olduğunu gösteriyor. Türk sporseveri olarak ben saflığımı, sporcu da masumiyetini kaybetti. 

Konya Torku Şekerspor geçen sene ToT'u Ivailo Gabrovski'yle kazanmıştı. Gabrovski eski bir dopingciydi. Yarışın bitiminden bir süre sonra, Gabrovski'den alınan numunelerde EPO'ya rastlandı ve maalesef buna şaşıran çok az oldu. Torku Şekerspor'un dopinge karşı kurumsal ve kalıcı bir politika geliştirmediği, bu seneki kadrosuna Yuri Metlushenko (2012'den beri) ve David de la Fuente gibi iki eski dopé'yi alarak gösterdiğini düşünüyorum. Sporcunun doping yapmasını belki önleyemezsiniz ama habire eski dopingcileri işe almak zorunda da değilsiniz. Bu anlamda gözümde takımın kredisi pek yok. 

Güven artırıcı önlemler paketinin bir parçası olan Biyolojik Pasaport Sistemi de uygulanmıyor. Vücut değerlerinin uzun dönemli kayıtlarını tutarak, olası dalgalanmaları saptamak üstüne kurulu bu yöntem anlık yapılan doping testlerinden daha ciddi bir uygulama. Torku Şekerspor bir Kıta Takımı olduğu için biyolojik pasaport programında yer almıyor ve habersiz yarış dışı testlere maruz kalmıyorlar. Konya Torku Şekerspor'a Mustafa'ya 2012 ve 2013'de kaç doping testi yapıldığını ve sonuçlarını soran bir mail attım ama yazının yayınladığı ana kadar bir cevap alamadım. 

Biliyoruz ki doping testleri idrar ve kan örneklerinin analiziyle yapılıyor. Son on yıldır, dopingden yakalananlar idrardan çok kan testleri sonucunda enselendiler. İdrar örnekleri temiz çıkan birçok sporcu kan örneklerindeki doping kanıtlarıyla yakalandılar. Ancak Türkiye Turu'nda kan testi yapılmıyor, sadece idrar örneği alınıyor. Buna karşın Meryem Ana etabı sonunda, vaziyetten huylanan federasyonun yetkililerinin ısrarıyla Mustafa Sayar'dan kan örneği de alındığına dair bir bilgi aldım. Mustafa Sayar kendisinden kan testi istenmediğini, sadece bazı rakip takım görevlilerinin UCI görevlilerine kendisine kan testi yapmaları için talepte bulunduklarını, görevlilerin ise bunu kabul etmediklerini söyledi. Son söylediği ise meydan okur şekildeydi: "Bana kan testi yapılmasını ben de isterim." Bu oldukça kendine güvenen, masumiyetine inanan birinin sözleri. 

Mustafa Sayar'la kişisel olarak hiç karşılaşmadım, sadece bugün kısa bir telefon görüşmesi yaptık. Ondan özellikle kuşkulanmak için bir nedenim yok. Tam tersi, bisiklet camiasındaki tanıdıklarım Mustafa Sayar'ın son derece düzgün bir genç adam olduğunu ve doping yapacağını beklemediklerini çok açıkça dile getirdiler. Öte yandan, kendisine performansı hakkında şüphelerim olduğunu söylediğimde benimle son derece medeni konuştu, sorduklarıma net cevaplar verdi. 

Diğer yandan, Meryem Ana etabında Mustafa'nın performansını irdeleyen bir tweet var. Twitter'da yokuş performanslarını analiz eden @ammattipyoraily nick'li, gayet ciddi bir arkadaş Sayar için şu tweeti attı: #TUR2013, Stage 6, Final Climb (5.27 km). Mustafa Sayar "66 kg": 13:51, 22.83 Kph, VAM 1677 m/h, 6.33 W/kg.· 29 Apr 13... Mealen söylersek,  5.27 km'lik yokuşu Mustafa 13'51"de çıkmış. Saatte 1,677 mt'lik bir dikey irtifa kazanımına denk geliyor. Mustafa'nın 66 kg olduğunu öğrenip bulduğu asıl ilginç değer ise 6.33 W/kg. Yani Sayar kilo başına 6.33 watt üretiyor.  Herhangi bir Türk sporcusunun tarihte böyle bir değere yaklaşmış olduğunu sanmıyorum. Büyük Turlar'daki en iyi yokuşçularda  bile, post-doping dönemde 6.3 W/kg'ın üstünde bir değer hatırlamıyorum. İnanılmaz bir performans. Daha sonra, yaptığımız görüşmede Sayar yarış kilosunun 68-69 olduğunu söyledi. Bu durumda 6.33 biraz düşüyor. 68 kg ağırlık için 6,14; 69 kg içinse 6,05 W/kg. Bunlar da çok elit değerler. Bu noktada Mustafa Sayar'ın  yokuşların yeni kralı olduğuna inanabilirsiniz. İnanmayabilirsiniz de...(Analizci arkadaş bu konudaki ilk tweet'inde Mustafa'nın değerini 6.13 W/kg olarak belirtmişti). 

Bu noktada Mustafa Sayar'ın antrenman ve yarışta güç ölçer kullanmadığını, hatta bisikletinde hız saati bile takılı olmadığını söylediğini belirtmem gerek. Dolayısıyla ona sorduğum 6.3 W/kg için bir yorumda bulunmadı. Kendisinin güçlü bir yokuşçu olduğunu ve yarışa sürekli irtifa antrenmanlarıyla hazırlandığını söyledi.
Yarışın bittiği pazar akşamı, TUR2013'ü tüm hafta izleyen bir gazeteci, Meryem Ana etabı bitişinde iyi tanıdığı bir takım doktorunun "Mustafa'nın suratını gördün mü, kıpkırmızıydı" dediğini aktardı.  Aynı izlenimi bir başka kaynaktan daha teyit ettim ve yazabileceğime karar verdim. Yüzdeki kızarıklıkların bir sürü nedeni olabilir. Kişinin doğal hali, güneş yanığı, aşırı efor, alerji, vs. Bir başka olası neden de vücutta hemoglobin sayısının aşırı yüksek oluşu. Kırmızı pigment içeren hemoglobin hücrelerinin çok oluşu vücutta (en belirgin olarak suratta) kızarmalara yol açıyor. 

Mustafa'nın alttaki resminde yüzünün parça parça kızarmış olduğunu görmek mümkün. Hemen yanındaki Emin Müftüoğlu'nun yüzü ise normal tonlarda. Bu kadarcık şey masumiyet karinesini yerle bir eder mi? Hayır etmez ama şüphelerimin giderek artmasına neden oluyor. Çünkü kan transferi sık kullanılan bir doping yöntemi ve göstergelerinden biri de yüzde oluşan kızarmalar. TUR2013'de kan testi yapılmıyor oluşu bu yöntemin tercih edilebileceğini düşündürüyor. Mustafa'nın başka zamanlarda çekilmiş web'de bulduğum 2 resmini daha aşağıya koydum ki herkes kendi izlenimini oluştursun.

Mustafa Sayar ve Emin Müftüoğlu Elmalı finişinde 
(Cyclingtr.com'dan cem'an 2 resimlerini yayınlamak için izin istedim ama daha bir ses çıkmadı)




Kan transferi dopingi oldukça sofistike bir metot.  Sporcunun yüksek formda olduğu bir dönemde, ondan alınan bir torba kan, uygun şartlarda bekletildikten sonra tekrar vücuda geri verilerek dokulara oksijen taşıyan hemoglobin sayısını artırma prensibine dayanıyor (bir nevi EPO etkisi ve 1986 yılına kadar yasak değildi).  Ancak göreli olarak sofistike bir yöntem. Kan torbası, şırınga, alınan kanı saklayacak doğru dürüst çalışan buzdolabı, kesintisiz güç kaynağı (Türkiye malum, zart diye keserler elektriği), kanı bozulmadan yarışa getirecek birileri ve yarış sürerken gizlice sporcuya nakledilmesini içeriyor. Tyler Hamilton'un "Secret Race" kitabında ne numaralar çevirildiği yazıyor. Konya Torku ve Mustafa Sayar'ın bu operasyonu başarıyla gerçekleştirecek bir organizasyon düzeyine ulaştıklarını pek aklım kesmiyor.  Yaklaşık 700.000 dolarlık bütçesi olan bir takım bu işi becerebilir mi? Çok şüpheliyim.  Tüm endişe denizimin ortasında kalan umut adacığında bayrağı dalgalandırmaya devam etmemin bir nedeni bu.  "Onlar beceremezler" diye umutlanmak da çok acı aslında... 

Mustafa Sayar'ın yarış sonrası açıklamaları da makul argümanlar içeriyor. Hem Elmalı'yı hem de Meryem Ana yokuşunu daha önce çalıştığını, takımın da çok iyi olduğunu (gerçekten de bu sene Konya Torku yarışta daha aktif ve öndeydi), rakipleri içinde gerçek yokuşçuların da pek olmadığına dikkat çekti. Üstelik, Konya Torku için ToT, sezonun en önemli yarışıdır ve pelotonun tersine, onlar formlarının zirvesine mutlaka bu yarışta çıkmayı hedeflemişlerdir. Rakipler konusunda da Mustafa haklı. Yarışı ikinci bitiren Eritreli N.Berhane, UCI merkezinde 3 yıl eğitim almış, Afrika dışında hiç tanınmayan bir sporcu. O kazansaydı yine soru işaretleriyle karşılayabilirdik. Darwin Atapuma da  temponun fazla geldiğini görüp kendini saklamış olabilir. Bu diğer sporcular için de geçerli. 

Benim takıldığım konu  %7.3'lük bir yokuşu Sayar'ın büyük aynada nasıl çıkabildiği ve 6.05 W/kg olarak tahmin edilen yokuştaki güç ortalaması. İkna olmanın yolu önümüzdeki günlerde performansını devam ettirmesi, idrar testlerinin temiz çıkması olacak. Ne yazık ki, bisiklet sporunda büyük sürprizler artık kahramanlık hikayeleri değil şüphe dosyaları yazdırıyor insana... 


Eski milli içkimizin etkisiyle pazar gecesi attığım tweetler'e birçok yorum aldım. Hemen herkes "Madem konuşmayacaksın, ne yazdın?" şeklinde tepki gösterdi. Haklıydılar. İşte ben de oturdum yazdım. Elimden geldiğince objektif olmaya, kimseyi suçlamamaya ve sadece şüphelerimin nedenlerini açıklamaya çalıştım. Mustafa Sayar'a kafama takılan bazı soruları sorma olanağı da buldum. Bu yazıya başka açıklamalar da gelirse seve seve yayınlayacağım. Eksik bilgiden kaynaklanan hatalar varsa yanlarına doğrularını yazacağım. Mustafa test sonuçları gelene kadar konuşmayacağını, temiz çıktıktan sonra ise söyleyecekleri olduğunu belirtti.  Bu onun hakkı. Ben ise şüphelerimi yazma hakkımı kullandım.

Ondan kuşkulandığım için Mustafa Sayar'dan utanç içinde özür dilemeyi çok istiyorum. Onu,  tertemiz bir Türk bisikletçisi olarak, büyük yarışlarda görmeyi, bir ProTour takımı formasıyla yokuş çıkarken çılgınca desteklemeyi umut ediyorum. Ben yanında koştururken soğuk bir ifadeyle baksın ve desin ki  "Utandın mı lan şimdi!?"
Umut fakirin ekmeği, Ye Memet ye... 

---------------------------0---------------------------------

Twitter özel mesaj olanağıyla @ammattipyoraily ile yazışmamız aşağıdadır. Benim dün akşam attığım, Mustafa'nın gerçek kilosunun 66 değil, 68-69 oluşuna verdiği yanıt ve kullandığı metotu belirtiyor. Ayrıca benim ilk mesajdaki varsayımımı doğru bulmadığını, Mustafa'nın güç oranının 6.27-6.29 W/kg arasında olduğunu söylüyor. Daha aşağıda da Meryem Ana yokuşunun görece kısa oluşundan dolayı Mustafa Sayar'ın performansını şüpheli bulmadığını, eğer 40 dakika civarında bir yokuşu bu performansla çıkmış olsaydı, o zaman dopingi düşünürdük demeye çalışıyor. Yokuşun detaylarını yarışı ikinci bitiren Yoann Bagot'nun SRM'inden almış. 

Bu Finli bisiklet meraklısının cevaplarını ben bu sabah gördüm. Silinmiş bölümler Sayar ve ölçümlerle ilgisizdi. 



 I talked to M.Sayar.His race weight is 68-69 kg. Your calculation of 6.33 W/kg (66kg) becomes around 6.01 W/kg (69kg). Am I correct?

14h
, Stage 6, Final Climb (5.27 km, 7.34 %, 387 m). Mustafa Sayar: 13:41, 22.83 Kph | 69 kg: 433 W, 6.27 W/kg | 66 kg: 418 W, 6.33 W/kg

14h
68 kg: 428 W, 6.29 W/kg ||| I use for estimating climbing performances.

13h
In my opinion, 6.3 W/kg for _13 min 51 sec_ is NOT a suspicious performance. I'd say 6.3 W/kg for 40 min indicates doping.

13h
Correction: Sayar's time IS 13 min 51 sec - NOT 13 min 41 sec. I made a typo. The W/kg numbers are still correct.

12h
(...)

7h
(...)

7h
Ok, interesting. | , Stage 6, the details of the final climb are from Yoann Bagot's SRM. He was 2nd (+0:18).

7h
My analyze of Sayar's power output based on Bagot's SRM details.


20 Nisan 2013 Cumartesi

Devlet-i Aliyye Turu - TUR2013







49. Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu'nun (ToT veya TUR2013) başlamasına bir gün kaldı. 49 yıl diyoruz ama itiraf edelim,  ilk kırk üç yıl boyunca ToT’tan çok da haberimiz olmadı.  Türkiye Bisiklet Federasyonu (TBF)’nun son 7 yıldır gösterdiği çabalar sonucunda ToT hem halk gözünde daha ilgi çeker oldu, hem de dünya takviminde çok prestijli 2.HC kategorisine kadar yükseldi.  Bisiklet yarışlarının en üst düzey olanları “World Tour” yarışları olarak anılıyor. İnanıyorum ki, TBF, doğru politikalarla ToT’u bu seviyeye de çıkarmayı başaracaktır. 

Yarış etapları ve takımlarla ilgili kısa bilgiler verip sonra asıl maruzatıma geçmek istiyorum. Yarış, geçen yıl olduğu gibi, yine Alanya’dan başlayacak ve İstanbul’da şehir içi etapla bitecek. Sekiz  etap boyunca, 25 takımdan 8'er sporcu 1,204 km mücadele edecek. Geçen sene  eklenen Elmalı zirve finişinden sonra, bu sene, yeni etap olarak rotaya dahil edilen Bodrum-Selçuk parkuru  sonunda bisikletçiler Meryem Ana Tepesi’ne tırmanacak.  TUR’un basın bülteninde belirtildiği şekliyle dünyanın yegane kıtalararası turu olan Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu, 49. yılında "Turkuaz Rekabet" sloganı ile yapılıyor. Sloganın İngilizcesini bulamadım ama Giro’nun “Fight for Pink”inden araklama olduğunu sanmıyorum. “Compete for Turquoise” değil “Turquoise Race” diye serbest çeviri yapalım, bizim de bir hizmetimiz dokunsun. 





TUR2013 Parkur Bilgileri / Start-Finiş Saatleri 


Etap
Etap Uzunluğu
Tarih
Start Saati
Tahmini Finiş Saati






1. Etap
Alanya -Alanya
143 km
21 Nisan
12:55
16:30
2. Etap
Alanya - Antalya
150 km
22 Nisan
13:00
16:30
3. Etap
Antalya-Elmalı
153,5 km
23 Nisan
12:00
16:30
4. Etap
Göcek-Marmaris
147 km
24 Nisan
12:45
16:30
5. Etap
Marmaris-Turgutreis
183 km
25 Nisan
10:00
15:00
6. Etap
Bodrum - Selçuk
182 km
26 Nisan
11:40
16:30
7. Etap
Kuşadası-İzmir
124,5 km
27 Nisan
13:30
16:30
8. Etap
İstanbul-İstanbul
121 km
28 Nisan
12:35
15:30






Yarışa bu sene 25 takım katılıyor. Bunların 9’u ProTour, 15’i Pro-Kıta lisansına sahip ekipler. Bir de Kıta takımı olarak geçen yıldan devam eden Torku Şeker Spor var. Takım listeleri şöyle: 

                                       Pro Tour Takımları 
                                                                                                          
             AST    Astana Pro Team                         Kazakistan         
                BLA    Blanco Pro Cycling Team            Hollanda             
                KAT    Katusha                                        Rusya   
                LAM    Lampre – Merida                        İtalya   
                LTB     Lotto Belisol                                Belçika 
                OPQ    Omega Pharma – Quick-Step  Belçika 
                MOV    Orica GreenEDGE                     Avustralya         
                ARG    Team Argos – Shimano            Hollanda             
                TST     Team Saxo – Tinkoff               Danimarka         


                                  Profesyonel Kıta Takımları
               
              AJW       Accent Jobs - Wanty                        Belçika 
                BAR       Bardiani Valvole - CSF Inox              İtalya    
                BSE        Bretagne - Séché Environnement    Fransa 
                CJR        Caja Rural                                          İspanya
                CCC       CCC Polsat - Polkowice                     Polonya              
                COF       Cofidis, Solutions Crédits                  Fransa                 
                COL        Colombia                                            Kolombiya
                CRE        Crelan - Euphony                             Belçika                
                MTN       MTN - Qhubeka                                Güney Afrika    
                SOJ        Sojasun                                              Fransa 
                EUC       Team Europcar                                 Fransa 
                TNE        Team NetApp - Endura                  Almanya             
                TNN       Team Novo Nordisk                         A.B.D.                  
                UHC       UnitedHealthcare P.C. Team         A.B.D.                  
                VIN        Vini Fantini - Selle Italia               İtalya                   

                                                      Kıta Takımı

                TRK        Torku Şeker Spor                         Türkiye 



Hayırlı uğurlu olsun, kazasız belasız bitsin ve lütfen sonradan dopingli çıkacak biri kazanmasın. Torku’nun Türk sporcularını önlerde görmek dileğiyle. Daha çok bilgiye TUR2013 linkinden ulaşabilirsiniz. 




Bu noktadan itibaren basın bülteninden inelim. Aslında yazıp yazmamak arasında bayağı gidip geldim. Çünkü negatif bazı eleştirilerde bulunacağım. Blog patronajı da Demirören Milliyeti’nden daha teşvik edici değildi ama sonuçta bunlar benim düşüncelerim. Yazayım da içimde kalmasın.

Memlekette, futbol haricindeki hiçbir spor, fazla kaynak bulamıyor. Hatta futbol bile devlet eliyle iteklenirken, bisiklet gibi yarı marjinal görünen bir mecraya sponsor akmasını elbette beklemiyoruz. Ama 7 yıldır sadece THY’ndan ciddi bir sponsorluk elde edilebilmiş olması pazarlama açısından hayal kırıcı. Bu ülkede, bu güzel yarışa sponsor olmak isteyecek özel şirket olmadığını düşünemem. TBF yapılanmasının, gerekirse profesyonel yardım da alarak pazarlama-tanıtım-sponsor bulma seferberliği yapması gerek. TV’lerdeki bütün reklamlarda “yaşam biçimi” ayağına bisiklet gösterilirken, doğru bir stratejiyle sponsor bulmamak olanaksız diye düşünüyorum.

Elde edilen THY sponsorluğu da olasılıkla yüksek yerlerden gelen işaretle olmuştur. Zaten ülkemizde her iş “yüksek yerden gelen işarete” bakıyor nedense. TUR’un diğer kuvvetli sponsorları da devlet katından:  Spor Toto, İddaa, TRT, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Başbakanlık Tanıtma Fonu, İBB ve Spor AŞ.  Meşhur lafı biraz değiştirirsek “Devlet malı deniz, bisiklet üstünde de yeriz”. Peki bu kötü mü? Hayır çok değil, elbette devlet spora destek olmalı, kitlelere tanıtımında rol oynamalı. Ama devlet-i aliyyeye doğrudan para için yaslanınca, iş spordan politikaya, politikacılara, politikacılara yapılan yağlama yıkamaya kadar gıcık bir düzleme giriyor. Üstelik devletimizin canı yarın sıkılır da “bisikletten desteğimi çektim” derse şapa oturacağımız kesin. Küçük çaplı ve bence daha şerefli özel sponsorlar da var: Salcano, TSYD, Shimano, Sırma Su, Torku, Kipeo, CST Tires ve ON İletişim.  Hepsine teşekkürler ama daha fazlası gerekiyor.

Yarışı devletin düzenliyor oluşu, bence iki tatsız manzara yaratıyor. İlki, yarışın her anında ortamda bir “devlet erkanı” varlığı olması. Etap başlarında kaymakam, il spor bilmem nesi, vali yardımcısının eniştesi falan şilt alır verir, konuşma yapar, "Yarışımız Fransa Turu'ndan da böyyük olacaktır” gibi ipe sapa gelmez laflar ederler. Ya da farklı bir zevat, bu defa etap sonunda kıranta takım elbiseler içinde podyuma çıkar, birinciyi şapur şupur öpüp, ödül verir, vs.  Bu beni deli ediyor. Spor müsabakasında takım elbiseli adamın işi ne? Git protokol tribününde otur sen. Sporla ilgili işleri sporcular ve federasyonun adamları yapsın. Ama tabii kaynak bulmak için devlete öyle bir yaslanmışsın ki, kaymakam odacısı plaket istese vermek zorundasın. Sayın devletimiz kendinden bir şey isteyeni kanırtmayı iyi bilir. Allah Emin Bey’e sabır versin. 

Türkiye'de spor: Sporcular yerde, takım elbiseliler ayakta.

Devlet müdahalesinin bir başka yönü de paranın çoğunun Tanıtım Fonu’ndan gelmesinde yatıyor: Bir haftalık bisiklet yarışı için hazırlanan basın bültenlerinde ve konuşmalarda, sürekli tekrarlanan konu “Türkiye’nin tanıtımı”. Tanıtım, tanıtım, ülkemizi tanıtıyoruz, turistik bölgelerimiz, Meryem Ana, turizm, güneş, deniz, vs., vs.  Bültenler kaç ülkenin yarışı naklen vereceği, Eurosport’un her iki kanalda da cayır cayır yayın yapacağı, naklen ve banttan yayın saatleri, şu kadar milyon dolarlık reklama denk geleceği bilgileriyle dolu. Federasyon Başkanı Emin Müftüoğlu’nun konuşmasından bir alıntı: “Tüm dünyada 13 saati naklen olmak üzere 90 saatlik yayınla, ülkemizin tarihi,  turistik noktalarını ve doğal güzelliklerini son derece kaliteli bir çekimle 330 milyon eve ve 1 milyardan fazla insana ulaştırıyor.“ Türkiye tanınmıyor mu zannediyoruz acaba? Ama tuhaf olan, yıllarca, malum bir kanalın yarışı yayınlamak için ücret aldığı. Ülkemizi tanıtıyoruz ama yarışımızı ancak parayla yayınlatıyoruz. Bir tuhaflık yok mu? 

TBF Başkanı Emin Müftüoğlu 

Bu para ödeme işi bu kadarla da kalmıyor. Yarışa katılan tüm ekiplerin yeme, içme, konaklama ve ulaşım masrafları bize ait. Yurt dışından gelen gazetecilerin tüm harcamaları, uçak biletleri dahil TUR2013 tarafından karşılanıyor (THY sponsorluğu). Yerel gazeteciler de elbette ağırlanıyorlar. 2008’den beri bu böyle. Herhangi bir gelişme olmadı. Bu durumda yarışımızın ne derece prestijli olduğu biraz havada kalan bir durum değil mi?

Bir de TUR2013’ü başka amaçlara meze etmeyelim lütfen. Emin Başkan “Olimpiyatları almak için çok önemli bir fırsat” diyor TUR2013 için. 49 yıllık turun değerini neden Olimpiyat ihalesine bağlıyoruz ki? Ama küçük, ama büyük, sonuçta Roma Olimpiyatları’ndan beri koşulan bir yarış bu. Adı İstanbul Turu olsa bir nebze anlarım. Eylül ayındaki IOC oylamasında 2020 Olimpiyatları’nı Tokyo’ya kaptırırsak TUR2014 ne olacak? Zar zor değerli hale gelmekte olan bir turu bozuk para gibi harcamaya gerek var mı? Bu noktada belki siyasi alt akıntılara da girmek gerek.



Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu’nda, 2008’den beri Sn. Abdullah Gül’ün ve Çankaya bürokratlarının yarışa olan katkı ve desteği inkar edilemez. Cumhurbaşkanı her sene mutlaka yarışı ziyaret ediyor, finişi veya startı  izliyor. Makamının adını taşıyan yarışa gösterdiği bu sürekli ilgi beni gerçekten sevindiriyor. Öte yandan, başbakan TUR’a biraz uzak duruyor gibi. 2010 yılında, bilmem ne açılışı için bulunduğu Antalya’da, önünden geçen yarışı 5-10 dakika izlemiş olması dışında şahsi bir ilgisini göremedik. Kurumsal olarak desteği var, hakkını yemeyelim. Kendisine bağlı Tanıtım Fonu’ndan para veriyor, bakanları, vs., destek sunuyorlar ama o kadar. Federasyonun, İstanbul 2020 için TUR’u öne sürmesinde, bence Erdoğan’ın kalbine yakın bir noktaya dokunmak gibi bir arka hikaye de var.

Soldan sağa: Cumhurbaşkanı, Astana Pro Team ve bir bürokrat


Fransa Turu, biliyorsunuz 198 yarışçıyla sınırlı. Giro da öyle ama, bu sene RCS  wild card takımlarını açıkladıktan sonra, Katusha’nın CAS'dan tekrar Pro Tour lisansı alması sonucu, Rus takımını da davet etmek zorunda kaldı ve sayı 206 sporcuya yükseldi. Bu nedenle ortaya çıkan lojistik sorunlardan ve artan maliyetten dolayı Acquarone UCI’a isyan etmişti. Bu örnekler ortadayken, bizim TUR’un, hele de parası vergi mükelleflerinden çıkarken 200 sporcuyla başlamasını biraz aşırı buluyorum. TUR'un bence 150-160 sporcuyu geçmemesi gerek. Hem yollarımızın durumu itibarıyla, hem de maliyeti belli bir seviyede tutmak için katılımı 18-20 takımla sınırlamak gerek. Tüm Avrupa’da ekonomik sıkıntılar nedeniyle yarışlar iptal edilip, etap sayıları azaltılırken TUR’un Fransa Turu'ndan fazla yarışçıya ev sahipliği yapması tuhaf bir tezat, hatta abartı.


Buradan geliyoruz nicelik ve nitelik ikilemine… Benim hayalim TUR’un tam bir Giro hazırlık yarışı haline gelmesidir. Kendini bilmez devlet erkanının “Fransa Turu” kıyaslamalarını dikkate almıyorum. TdF hedef olarak konulmamalıdır çünkü o hedefe erişmek mümkün değildir. Ne parayla, ne de başka yollarla Türkiye’de bir “Fransa Turu” yaratamayız. Taklitler sadece asıllarını yüceltir. Ama çok başarılı bir Türkiye Turu yaratıp koruyabiliriz.

ToT’un sportif olarak amacı, takvimdeki yeri itibarıyla, Giro öncesi en önemli hazırlık yarışı haline gelmek olmalıdır. Bu konuda rakiplerimiz Giro del Trentino ve Tour de Romandie. Giro favorilerinin 4 günlük Trentino Turu’nu bize tecih etmelerinden açıkçası rahatsız oluyorum. Sert yokuşlarımızın olmayışı TUR’a çoğunlukla sprint takımlarını çekiyor. Ama organizasyon Elmalı ve Selçuk’u parkura koyarak bir nebze genel klasman yönünde yol aldı. Üç adet ciddi tırmanma etabı (etaplardan en az birinde 2-3 sıkı yokuş) olan bir tur olabilirsek işimiz kolaylaşır. Bir de, Romandie’nin World Tour, TUR2013’ün 2.HC sınıfında olma dezavantajı  var. Tüm ProTour takımları World Tour yarışlarına katılmak zorundalar. Ama bu engeli de 2-3 sene içinde sanırım çözeriz.  

Bu noktaya ulaşmak ve Giro öncüsü yarış olabilmek için İtalya Turu’nun organizatörü RCS ile bir stratejik anlaşmaya gitmek gerekebilir. Katar ve Umman Turları’nın ASO işbirliğiyle (ve McQuaid torpiliyle) nerelere geldiğini gördük.  TBF, önceliği katılıma değil, parkura ve davet edilen elit sporcu sayısına vermelidir kanımca. 200 yarışçı arasında bizi heyecanlandıran sadece 3-4 sprinter var. Greipel, Kittel,  Guardini, Renshaw, Bos. Bunlardan Greipel ve Kittel hariç hiçbiri birinci sınıf sprinter değil. Pozzato ve Petacchi’nin katılacakları konuşuluyor ama halen listelerde yoklar. TBF eğer devletten bu kadar para alabiliyorsa, katılımcı sayısını düşürüp, artan parayı “appearance money” olarak üst düzey sporcu/takımlara vermeli. Bu yarışta Sky Team’i, Nibali’yi, Froome veya Wiggins’i, Contador ve Schleckler’i  görmemiz gerek artık.

İşte böyle... Biraz söylendim ama idare edin. TUR2013 Pazar günü Alanya’dan başlayacak ve 8 gün sonra İstanbul’da, Bağdat Caddesi’nde bitecek. Evimin önünden peloton geçecek!! Huysuz kaynana gibi, yarışın orasına burasına kusur bulsam da bunu düşününce yüzüme bir gülümseme yayılıyor. Allah devletimizi başımızdan eksik etmesin. Amin!